Son yıllarda sıkça duyduğumuz ruhsal travma deyimi yaşanılan acı bir olay ve bu olaya verilen ruhsal tepkileri içerir. Depremi direkt yaşamış ve yakınlarını, evini, işini veya bir organını kaybetmiş kişilerde deprem sonrası görülebilecek psikiyatrik sorunlar iki boyutta incelenmelidir:
- Travmaya maruz kalma sonucu ortaya çıkan akut stres tepkisi veya travma sonrası stres bozukluğu.
- Travmada yakınlarını, evini, işini kaybetme sonucu ortaya çıkan yas tepkisi veya patolojik yas tepkisi.
Travmadan etkilenen insanlar yaşadıkları olayları istemedikleri halde sık sık hatırlayabilirler. Olay kişinin rüyalarına girer, gördüğü kabuslar uyku düzenini bozar. Deprem gibi hayati tehlike içeren bir olayla karşılaştığımızda hafızamız o olay öncesinde ve sırasındaki herşeyi kaydettiğinden travmayı (deprem) hatırlatan herhangi bir durumda (havanın sıcaklığı, denizin durumu, hatta üzerimize giydiğimiz giysi) yeniden deprem anındaki davranışsal ve duygusal tepkileri gözleyebiliriz. Bu durum kişide ciddi bir sıkıntı yaratır ve sıklıkla bu sıkıntıya çarpıntı, titreme, terleme. nefes darlığı gibi fiziksel belirtiler eşlik edebilir.Travmayla ilgili anılar kişiye öylesine bunaltı ve acı verebilir ki yaşanan olay hatırlanamaz, o an hafızalarında yoktur, yaşanmamış gibidir.Travma sonrası stres belirtileri olan kişiler, kendilerini amaçsız ve plansız hissedebilirler. Sanki yaşam süreleri kısalmış gibi gelir. Bazıları ölecekleri tarihle ilişkin kesin bir tarih bile verebilirler. Kendilerini olayı yaşamamış kişilerden ayrı ve onlara yabancı hissederler. Artık eski eğlenceleri, hobileri kendilerine yeterince zevk vermemeye başlar. Sevinç, mutluluk gibi duyguları yaşamakta güçlük çekerler. Sevinilecek bir durumda bu duyguyu yeterince yaşayamazlar. Adeta ‘taşlaşmış’ gibi olabilirler.
Uykuları bozulabilir, uykuya dalmak, uykuyu sürdürmek ciddi bir sorun haline gelir. Kişi daha tahammülsüz olabilir. Artık kolay öfkelenen, kırıcı olabilen bir insan olmuştur. Dikkatini toplamakta güçlük çeker. Yaptığı işe kendini veremez. Daha unutkan olmuştur. Her an kötü bir şey olacakmış gibi kendisini tetikte hisseder. Bıçak sırtında gibidir. Ani gürültü veya seslerde çabuk irkilir. Kalbi çarpmaya başlar, sık soluk alıp verir, terler, huzursuzlanır.
Deprem sonrası herkeste aynı bozukluk ortaya çıkacak diye düşünmek yanlıştır. Travma herkesi aynı oranda etkilemez. Çocuklar, yaşlılar, bedensel hastalığı olanlar, yakınlarını kaybetmiş olanlar, evi ağır derecede hasar görenler ve ekonomik durumu iyi olmayan kişiler depremden daha fazla etkilenir. Daha önce psikiyatrik hastalık geçirmiş kişilerin tekrar hastalanma riski daha fazladır.
Travma sonrası stres bozukluğu travma yaratan durumu örneğin depremi takiben 1 hafta ile otuz yıl içinde görülebilir. Belirtiler zaman içinde azalma veya artma gösterebilir. Özellikle stres yaratan durumda belirtilerde artma olur. Erken tanı konması ve çevresel desteğin iyi olması tedavide başarı şansını artırır.
Travma ve kayıp sonrası duyguların paylaşılması, sıkıntıyı azaltmaktadır. Depremi direkt yaşamış veya televizyondan izleme, gazetelerden okuma yolu ile depreme tanık olmuş kişilerin üzüntülerini, korkularını, kaygılarını yakınları ve arkadaşlarıyla paylaşması önemlidir. Bu yolla duygusal boşalım sağlanır ve rahatlama hissedilir. Ancak kişilerin tepkileri çevresindekilerden daha fazla ise süresi uzamışsa ve normal seyrinden çıkmışsa bir psikiyatri uzmanından yardım istemek gerekir.
Büyük kayıplardan sonra kişilerde görülen psikolojik tepkilere yas denilmektedir. Kayıp terimi ile anlatılmak istenen yakınların tümü yanında kişinin bir organını, malını veya işini kaybetmesi v.b. dir. Yas tepkisi kayba uğramış herkeste görülür ancak kişiden kişiye değişebileceği gibi kültürler arasında da farklılık gösterir.
Yas tepkisi dört evrede izlenir:
- Evre: Yasın erken evreleridir. Kişi hiçbir şey hissedemediğini söyler ve yaşadıklarını protesto eder. Olayı olmamış gibi kabul eder, oldukça öfkelidir.
- Evre: Tüm dikkat ölen kişiye yönelmiştir. Onunla ilgili anlatılanları dikkatle dinler, zihninde onunla ilgili anıları tekrartekrar yaşar. Bu nedenle günlük işlerini sürdüremeyebilir. Bu dönem birkaç ay ile birkaç yıl arasında değişir.
- Evre: Ölüm gerçeği kabul edilmeye başlamıştır. Sonuçta kişinin ölmüş olduğu ve zihindeki anıların da gerçekte anı olduğu algılanır. Anılardan uzaklaşma başlar. Ölüm gerçeğini kabul etmeye bağlı olarak derin üzüntü ve hayal kırıklığı yaşanır. Uyku bozuklukları, iştahsızlık ve kilo kaybı sıktır. Yaşam anlamını yitirmiştir.
- Evre: Yeniden yapılanma evresidir. Kişinin yas duygusu zamanla azalır ve normal yaşama dönmeye başlar. Ölen kişiye ait üzüntü verici anıların yanında bu kişinin eğlenceli yanları da hatırlanır. Artık ölen kişi her yönü ile zihinde yer etmiştir.
Yas tepkisinin şeklini ve şiddetini belirleyen önemli değişkenlerden birisi de kaybın ani olup olmaması, veya beklenen ölüm olup olmamasıdır. Örneğin uzun süredir ağır ve çaresiz hastalık çeken bir yakının kaybı daha kolay kabul edilebilirken, deprem veya trafik kazası gibi nedenlerle olan ani kayıplarda yas tepkisi daha şiddetli olup daha uzun sürebilmektir. Sonuçta yasın çözülmesi ve normal yaşama dönme süresi bir yılı geçmemelidir. Bu süre uzuyorsa değerlendirilmesi gerekir.
Normal olmayan yas birkaç şekilde görülebilir:
- Süre beklenenden uzun olabilir
- Normal süre içinde kişi kaybın ardından kendini öldürmek isteyebilir
- Kişinin gerçekle bağlantısı kopabilir, hayal görme veya normalde olmayan sesleri işitme görülebilir v.b.
- Aslında kişinin ölmediğine hala yaşıyor olduğuna veya bunun aksine öldürülmüş olduğuna inanma olabilir (gerçekte böyle olmadığı halde).
- Kayba bağlı suçluluk duygusu olabilir.
Deprem, sel, yangın gibi doğal afet sonrası ortaya çıkan kayıplara bağlı görülen normal olmayan yas tepkileri sıktır. Depresyonla yas birbirine çok benzer, ayırımı güçtür ve bazen yas tepkisi depresyona dönüşebilir.
Çocuklarda da yas tepkisi yetişkinlerin tepkisine benzer. İlk evrede çocuk olayı kabul etmek istemez. Ağlar, hırçınlaşır, kaybettiği yakınını arar. İkinci evrede kaybı farketmeye başlar, umutsuzluğa kapılır, durgunlaşır, çevreye tepki vermez, çevresi ile ilgilenmiyormuş gibi görülür. Son evrede kaybı kabul eder ve kaybettiği kişinin yerine başkasını veya başkalarını koymaya çalışır. Çocuklarda kaybettiği kişinin yerine başkasını koymaya yardımcı olmak gerekir. Örneğin anne veya babasını kaybetmiş bir çocukta kaybettiği kişinin yerine onun bakımını üstelenecek, onu sahiplenecek bir yetişkinin bulunması çocuğun kayıp duygusuyla baş etmesi açısından çok önemlidir. Bu kişi hiçbir zaman anne ve babasının yerini alamayacaktır ancak kendisini koruyan kollayan kişilerin varlığını algılayarak kendisini güvende hissedecektir.
Travmalardan sonra yaşanan stres sorunları, yıllarca sürüp kalıcı bir hale gelebilir. Sorunlar kişilerin iş, aile ve toplumsal yaşamlarını olumsuz yönde etkileyebilir. Erken tedavi, sorunun sürüp gitmesini engelleyen en önemli etkendir. Bu nedenle, öncelikle sorunları hiç çekinmeden, zayıflık, eksiklik olduğunu düşünmeden paylaşmak önemlidir. Bu tür olaylara karşı birçok insanın benzer stres tepkileri verdiği unutulmamalıdır. Bu tür sorunların bir ruh sağlığı uzmanına danışılması, çözüm için ilk adım olacaktır. Çünkü travma sonrasında oluşan stres belirtilerinin, günümüzde ilaç ve/veya psikoterapi ile tedavi edilmesi mümkündür. Bu tedavilerden yararlanabilmek için,